Vehhabilik bu günkü Suudi Arabistan’ın resmi mezhebidir. Mezhebin kurucusu Muhammed bin Abdülvahab 18. Yüzyıl sonlarıyla 19. Yüzyıl başlarında yaşamış, İngilizlerin İslâmiyet ‘i imha planının bir parçası olmuş, İngiliz casusu Hempher’in öncülüğünde İslâm Halifesinin şahsında Osmanlı yönetimini kâfirlikle itham etmiş, isyan etmiş ve İngiliz yayılmacılığına bilerek hizmet eden sapkın inançların temsilcisi bir kişidir. Osmanlıya karşı isyanı İngilizleri bile şaşırtmış ve İslâm dünyasını bu isyana ikna etmenin zorluğunu görerek itiraz etmişlerdir. Ancak, Abdülvahap İslâm dünyasını “Amca çocukları kâfirlere karşı ortak savaşma kararı almıştır” diyerek ikna edeceğini söylemiş ve İngilizlerin itirazını kırmıştır. Bu cümledeki amca çocukları Araplarla İngilizler olurken Kâfirlik de Osmanlı’nın hissesine düşmüştür. Amca çocuklarının dayanışması Osmanlıya karşı savaş ittifakı halinde Birinci Cihan Harbinin sonuna kadar sürmüş, Kutsal bölgelerin, bilhassa Ravzai –i Mutahhara (Peygamberimizin mezarı) ve Medine’ nin savunulması konusunda Türk askerinin gösterdiği dillere destan kahramanlığa, insanüstü fedakârlığa rağmen Osmanlı bu bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır.
Bu “amca çocukları” meselesini açmak ve dini kaynakların konuya yaklaşımı üzerinde durmak istiyorum. Kur’an-ı Kerim ve Tevrat’taki birçok ortak konulardan biri de Hz. İbrahim ve oğullarının kıssalarıdır. Bilhassa din adamlarımızın Kurban Bayramı dolayısıyla yaptıkları konuşmalarda “Kurban” üzerinde dururken bu kıssayı sıklıkla anlatırlar. Kutsal kitaplarda ve bilhassa Kur’an-ı Kerim’de verilen bilgilere göre Hz. İbrahim ulu’l- azm peygamberlerden biridir. İçinde yaşadığı toplumun putperest inançlarına karşı akli ve kıyasi yollarla genç yaşında Allah’ın birliği inancına ulaşmış ve bu inancını hem babasına hem de yöneticilere karşı cesaretle savunmuştur. Eline aldığı balta ile putları kırmış, baltayı da büyük putun boynuna asmıştır. Bu olayın Hz. İbrahim tarafından yapıldığı anlaşılınca kendisinin ateşte yakılarak cezalandırılması kararlaştırılmıştır. Yakılan çok büyük bit ateşe Hz. İbrahim atılmış, ateş büyük bir gül bahçesine dönerek Hz. İbrahim’i yakmamıştır. Bu Hz. İbrahim’in Allah’ın(C.C.) koruması altına alındığının ve peygamberliğinin en büyük kanıtı olarak kabul edilmiştir.
Hz. İbrahim çok uzun yaşamış ve Sare adında asil bir kadınla evlenmiştir. Ancak uzun süre çocukları olmamıştır. Eşi Sare çocuk olmayışının kendisinden kaynaklandığına inandığı için Hz. İbrahim’i en güzel cariyelerinden Hz. Hacer’le evlendirmiştir. Kısa süre içinde Hacer Hz. İsmail’i Doğurdu. Bundan sonra da Sare’den Hz. İshak doğdu. Sare bir oğul doğurmuş olmasından dolayı Hz. Haceri’i kıskanmış ve evinde istememiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim eşi ve oğlu Hz. İsmail’i yanına alarak Mekke’ye gitmiş ve onları oraya yerleştirmiş ve bugünkü Kâbe’yi inşa ederek eşi Sare ve Hz. İshak’ın yanına geri dönmüştür.
Dini kaynaklar Hz. İşmail’i Arapların, Hz. İshak’ı Yahudilerin atası sayarlar. Hatta bazı kaynaklarda Hz.İshak’ın oğlu Hz.Yakup’un diğer adının İsrail olduğunu kaydederler. Bu yüzden Yahudilere Kur’an-ı Kerim’de sıkça İsrail oğulları olarak hitap edilmiştir. Dini kaynakların bu yaklaşımına göre Araplarla Yahudiler baba bir ana ayrı amca çocuklarıdır. Muhammed bin Abdulvehap’ın halkayı biraz daha genişleterek Yahudilerden sonra Hıristiyanları da bu akrabalık zincirine dâhil ettiğini görüyoruz. Bu nedenle İngilizlerle Araplar’ı amca çocukları olarak değerlendirip onların himayesinde kâfir kabul ettikleri Osmanlıya karşı birlikte savaşmışlardır. Sonuçta İngilizler Ortadoğu’nun bütün zenginliklerine el koyarken, Muhammed bin Abdulvehap’ın siyasi destekçileri olan Suud ailesi de Arabistan’ın sahibi olmuştur.
Günümüzde Amerikan’ın himayesinde petrol zengini olan Suud Ailesi Türkiye düşmanlığını, devlet siyasetinin ve dış politikasının değişmez ana prensibi haline getirmiştir. O kadar ki yetmiş yıldır bütün Araplara kan kusturan, Kudüs’ü kendilerine başkent yapan, Filistin’in tepesine her gün bomba yağdıran ve ellerinden topraklarını adım, adım işgal edip üzerine oturan İsrail ile ittifak yapmayı Türkiye düşmanlığına tercih etmiştir. Üstelik Türkiye düşmanlığında bütün Arap devletlerini de birleştirmeyi başarmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir asra yaklaşan geçmişinde karşılaştığı en büyük tehdit şüphe yok ki devletin varlığını, milletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü hedef alan bölücü terör örgütüdür. Bilhassa ülkemizin Güneydoğu Anadolu bölgesinde egemen olmak isteyen bu bölücü ve acımasız örgüt halkı yıldırmak için katletmeye, köyleri yakmaya başlamış; devletin bölgeye getirdiği bütün yatırımları hedef alarak onlara sabotajlar düzenlemiş, yakmış ve yıkmıştır. Başta öğretmenler olmak üzere bölgedeki bütün devlet görevlilerini hedeflerine almış, onları acımasızca katletmiştir. Hedefindeki güvenlik görevlilerini ise kurdukları kahpece pusularla binlercesini şehit etmiştir. Büyük şehirlerimizi ise canlı bombalarla yaşanmaz hale getirmiş, kitle katliamları yapmıştır. Böylece devletimizi isteklerini kabul ettirmek için içteki hainlerin teşvikleri, dışta ise büyük güçlerin baskılarıyla pazarlık masasına oturtmaya çalışmıştır. Siyasetine hâkim oldukları bazı siyasi partileri ihanetlerine alet etmişler hem mecliste, hem de yerel yönetimlerde istedikleri gibi at koşturmuşlardır. Bu durum onları daha da cesaretlendirmiş ve toprak isteklerini açığa vurmuşlardır. Başta Amerika, Avrupa Birliği ve Rusya olmak üzere büyük devletlerin her türlü desteğiyle Kuzey Irak’tan Ak Denize uzanan bir koridorla ülkemizi çevirmeye çalışmışlardır.
Bu durumu bir beka meselesi kabul eden devletimiz içte ve dışta bütün platformlarda bunu asla kabul etmeyeceğini söylemiş, ilgili tarafları uyarmış ve müdahale edeceğini açıklamıştır. Amerika ve Avrupa birliği müdahaleyi kabul etmeyeceklerini, böyle bir durumda her türlü yaptırıma gideceklerini söyleyerek bizi çaresizliğe itmek istemişlerdir. Sonuçta 9 Ekim günü şanlı ordumuz gereğini yapmış, hiçbir gücün tahmin etmediği bir sürede hedeflerine ulaşmıştır. Bir katiller sürüsünün modern silahlarla donatılsa da Türk ordusunun karşısında duramayacağı bir kez daha anlaşılmıştır.
Bu durumdan büyük endişeye düşen Amerika, Avrupa birliği devletimizi tehditler ve yaptırımlarla harekâtı durdurmaya, Dünya kamuoyunu ülkemiz aleyhine ayaklandırmaya ve Türkiye’yi yalnızlaştırma gayretine düşmüşlerdir. Onların bu çağrılarına ilk cevap veren Arap Birliği olmuş, sözde Müslüman Arap ülkeleri amca çocuklarının isteklerine bizi “işgalci ülke” olarak itham etmekten ve Kuzey Suriye topraklarından ordumuzu çekmemizi istemekten zerre kadar hicap etmemişlerdir. Görünürde Amerika, Avrupa ve onların amca çocukları sözde Müslüman Araplar bizim karşımıza güya sıra dağlar gibi durmuşlardır.
Ancak, Müslüman Türk Devletleri Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan bizim haklı harekâtımızın sonuna kadar yanımızda bulundukları ve her şekilde destekleyeceklerini açıkladılar. Böylece TÜRK BİRLİĞİ ilk defa dünya kamuoyuna bizde varız demiştir. Allah hayırlı etsin.
Fakat kimsenin aklından geçmeyen bir gelişme daha olmuştur. Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Avrupa Birliğinin bu konudaki kararına muhalefet ederek Türkiye’nin haklılığını savunan Macaristan herkesi şaşırtmıştır. Aslında Macarlar bizim mehter marşlarımızda dile getirilen “Delmiş Roma’nın kalbini mızrak gibi Hun’lar” dediğimiz Avrupa Hunlarının yani Attila’nın torunlarıdır. Yani onlarda bizim “Amca çocukları” mızdır.Konu ile ilgili olarak söyleyeceğim son söz şudur ki “Amca Çocukları” iş başındadır.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.