AİBÜ rektörü atamasının yapılmasının ardından, eski rektörümüz Sayın Atilla Kılıç, Sayın Hayri Coşkun'a görevini devrederken aynı zamanda geleneksel temayül gereği cüppesini de nezaketle giydirdi.
Görülen bu tablo, yansıyan samimiyet ve yapılan açıklamalar tamamen akademik kariyerlerinin bir tezahürü olarak kamuoyuna güzel bir şekilde yansıdı.
Yeni Rektör Prof.Dr.Sayın Hayri Coşkun'un, daha önce görev almış rektörlere ve İzzet Baysal'a teşekkürlerini arz eden konuşmalarını basından takip ettik.
Samimiyet çerçevesinde gerçekleşen devir teslim sürecinin akademik vakar ve olgunlukta gerçekleşmiş olması beni ziyadesiyle memnun etmiştir.
Nitekim, bir yazımda İzzet Baysal Vakıf Başkanı Sayın Ahmet Baysal'ın yapmak niyetinde olduğu basın toplantısının; AİBÜ öğrencileri, öğretim görevlileri ve çalışanları adına huzurlu bir ortamın devamı/ inşası/ telkini/ tavsiyeleri noktasında çok önemli ve kayda değer olmasını diliyorum, bekliyorum demişim.
Rektörlük seçimleri üzerinden çok konuşuldu ve daha çok konuşulacağı, kurumların, insanların bu tartışmaların içine çekilip, çarpışma noktasına gelineceğini; özetle Sayın Baysal'ın bir çarpışmanın içine çekilmesi kuşkularımı/ görüşlerimi 01.02.2010 tarihli köşe yazımda dile getirmeye çalışmıştım.
Şimdi ve hala AİBÜ, İzzet Baysal Vakfı ve Rektörlük üzerinden yapılan tartışmaların/ konuşmaların önü alınmıyor.
Yeniden açılan tartışma kanallarından sözler akıp gitse de, bıraktığı mil ve çamurların zararlarını temizlemek hayli zor olacaktır.
Tartışmaların kimseye yararı olmayacağı gibi, üniversite gençliğine, akademisyenlere, çalışanlarına, Bolu'muza büyük zararları olacağı kesindir.
Üniversitemizin bir an önce sadece kendi işine odaklanması noktasında onları rahat bırakmamız gerektiği bilincine ermeliyiz.
Bahsettiğim; huzurlu bir ortamın devamı/ inşası/ telkini/ tavsiyeleri noktasında çok önemli ve kayda değer olmasını diliyorum, bekliyorum sözlerimi,
Açıklama ve konuşmalardan herkes kendisine bir ödev çıkaracak olursa bu tartışma daha çok uzayacağa benzer ki; bunun kimseye faydası olmayacağı gibi zararı büyük olur düşüncesiyle kaleme almıştım.
Konunun kartopu gibi büyümesinden kesinlikle Bolu'muz adına rahatsızım.
AİBÜ 'ne haksızlık ediyoruz. Artık yeter-rahat bırakın. Üniversitelerin gücünü, ne olduğunu/nasıl olması gerektiğini bilmeyenler, tartışmayı farklı mecralara çekmeye usanmıyorlar.
Stanford üniversitesinin (1891) inşası ile ilgili bir anekdot'u sizlerle paylaşmak istiyor, bu vesile ile Sayın İzzet Baysal'ı minnet, takdirle ve saygıyla anıyorum.
A.B.D.'nin ünlü üniversitelerinden birinde sekreter sabah Dekan'ın odasına girer ve:
Dışarıda yaşlı bir anne-baba var. Üstleri biraz dökük, çocuklarıyla ilgili bir konuda sizinle görüşmek istiyorlar. Göndermeye çalıştım ama gitmediler der.
Beklet der dekan, nasılsa giderler
İki üç saat sonra sekreter içeri girer..
-Efendim gitmiyorlar
Dekan içeri alın o zaman der
İçeri süklüm püklüm bir anne-baba girer.
-Oğlumuz sizin öğrencinizdi, bir sağlık rahatsızlığı sonucu burada öldü. Onun anısını yaşatmak üzere üniversitenin herhangi bir yerine küçük bir heykel yapılabilir mi? derler.
Dekan bu imkansız der.
Baba yanlış anlamayın, tüm masrafları biz karşılayacağız diye cevapladığında, Dekan gülümser ve ..
Beyefendi, bu üniversitenin yıllık bütçesi bir milyon dolardır, siz ne diyorsunuz
Anne-baba hayretle birbirlerine bakarlar ve
Bir milyon dolar mı? derler. O zaman biz gidip kendi üniversitemizi kuralım!!.
Giderler ve çocuklarının adına bir üniversite açarlar. Çocuklarının adı Stanford'dur.
Stanford (vakıf) üniversitesinin kampüsü bugün dünyanın en gelişmiş üniversite kampüslerinden birisidir.
11.02.2010