Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, bazı gazeteler için, KERHANE BÜLTENİ tabirini kullanırdı. Şimdilerde bu gazetelere bulvar gazeteleri denilmektedir. Bu gazetelerin ortak özelliği, kadını cinsel meta düzeyine indirgeyip sermaye olarak kullanmaktır. Her gün birinci sayfanın sağ köşesine mutlaka, tahrik derecesi yüksek, yarı çıplak bir kadın resmi yerleştirmek, bu gazetelerin genel alışkanlığıdır. Böylece satılmayan gazetelerine tahrik edilmiş gençler arasından müşteri bulmak onların yayın politikası olup, bunun BASIN AHLÂK YASASINA uygunluğunu söylemekten de sıkılmazlar.
Günümüzde bunun değişik bir versiyonunu uygulayan medya organları var. Bazı gazete ve televizyon kanalları, sayfalarının ve haber bültenlerinin önemli bir bölümünü Silivri'deki mahkemeye, yani kısa adı ETÖ olan ama söylemekten derin bir zevk aldıkları yüzlerinin ve gözlerinin mutluluk ifadelerinden belli, spikerlerin ağızlarından dökülen ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ davasına ayırmaktadırlar.
Savcıların iddianamesini kanıtlanmış bir gerçek gibi dinleyicilerine ve okuyucularına aktarıp, kendilerini savunma hakları bile olmayan bir kısım mağdurları suçlu ilan etmeleri ve davayı şimdiden ASRIN DAVASI olarak lanse etmeleri, bu basın organlarının da ERGENEKON BÜLTENİ olmaya soyunduklarının kanıtıdır.
İki senedir bu yayın organları neredeyse Ergenekonla kalkıp Ergenekonla yatmaktadırlar. Hangi gazete ve televizyon kanallarını kastettiğimi okuyucularım elbette bilmektedir. Bu dava, gündemimize girdiği günden bu yana toplumumuzun önemli bir kesimi tarafından siyasi bulunmuş ve iktidarın muhalifleriyle bir hesaplaşması olarak kabul edilmiştir. Hatta siyasal iktidarın, çok önemli iç ve dış gelişmeleri toplumun gözünden kaçırmak ve siyasetini onaylamayanlara gözdağı, korkutma ve yola getirme hareketi için araç olarak kullandığını değerlendirenler de olmuştur. Ayrıca AB'nin ısrarla istediği askerin devlet yönetimindeki ağırlığını kırmak için icat edilmiş bir dava diye de yorumlayanlar vardır. Kim nasıl değerlendirirse değerlendirsin, son gelişmeler göstermektedir ki bu dava artık, okyanus ötesi bir arzunun ve arkasında o irade ve gücün hissedildiği bir dava olarak algılanmaktadır.
Sovyetler Birliğinin parçalanmasından ve dünya hâkimiyetinde ABD ile rekabetten çekilmesinden sonra, ABD gemlenemez bir iştah ile yeni bir emperyalist politikanın takipçisi olmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya, ABD'nin yeni yayılma ve ele geçirme alanı olarak ilgi alanına girmiş, bu iş için de Türkiye mutlaka elde tutulması gereken bir güç olarak değer kazanmıştır. Amerika'nın Irak seferi göstermiştir ki, Türkiye'nin içinde olmadığı hiçbir hareketin başarı şansı yoktur. Bu nedenle, ABD'nin emperyalist politikaları için Türkiye, hem stratejik coğrafyasıyla, hem de güçlü ordusuyla mutlaka kullanılması gereklidir. Bu iş için siyasi iktidar ikna edilse de, ABD emperyalist yayılmacı politikalarına hoş bakmayan ve ülke çıkarlarına uygun düşmediğini savunarak direnen ulusalcı unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlar bertaraf edilmedikçe, ABD'nin Türkiye üzerinde politikalarını rahat bir şekilde uygulayabilmesi pek mümkün görülmemektedir. ABD'nin gerek Irak ve Afganistan'daki insanlıkla bağdaştırılamayan zulmü bile aratan uygulamaları, gerek bölgedeki İsrail'in bütün politikalarını gözü yumuk desteklemeleri ve gerekse İslâm alemine karşı tavırları, ülkemizde Amerika'ya karşı nefretin yaygınlaşmasına sebep oldu. Bir de bu ulusalcı unsurların ABD politikaları ile ilgili çalışmaları işin içine girince, ABD Türkiye üzerinde daha ciddi bir çalışmanın ihtiyacını hissetti.
Ergenekon davasında tutuklanan ya da tutuksuz yargılanan her kesimden ulusalcı aydının ortak paydası, ABD karşıtı ve Avrasyacı olmasıdır. Devletin en üst kademelerinde görev yaparken bile bu düşüncelerini ifade etmekten çekinmeyen Milli Güvenlik Genel sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç ve diğer paşalarla üniversite rektörleri ve gazetecilerin buluştukları ortak nokta budur. Gece yarıları evlerinden yaka paça karakollara getirilen, en mahrem mekânları bile kaba ve hoyrat biçimde aranan bu insanların görünen suçu, Amerikan politikalarına karşı çıkmaları ve Türkiye'nin politik çıkarları doğrultusunda Rusya, Çin, İran ve Hindistan'dan oluşan Avrasya mihverine sıcak bakmalarıdır. Doğrusu bunlara bir ders verilmezse, bu durum ABD'ye pahalıya mal olacak ve Türkiye ellerinden sabun köpüğü gibi kayıp gidecektir. Bu ise Amerika'nın asla göz yumacağı bir durum değildir. Ve toplumumuzdaki ERGENEKON DAVASI'na bakış her geçen gün bu zaviyeye yönelmektedir. Kimi sanıklara yüzlerce kere müebbet ağır hapis, kimilerine ağırlaştırılmış müebbet hapis ve de hepsini zindanlarda çürüyecek kadar uzun süren ağır hapis cezası istenilen bu davanın sonu ne mi olur? Söyleyeyim. Bundan önceki gibi olur.
Adalet tarihimizde dış etki, telkin ve tehditleri bertaraf edebilmek için, içteki bazı unsurları devre dışı bırakmak amacıyla, siyasi iktidarın adaleti yönlendirdiği, hatta tetiklediği dava var mıdır sorusu hepimizin aklına takılmıştır. Evet, adalet geçmişimizde maalesef böyle bir kara leke bulunmaktadır. Ancak, bu kara leke bile yine adaletimizin yüz akı hâkimlerimiz tarafından temizlenmiştir.
Yıl 1944. İkinci Dünya Savaşı bitmek üzeredir. Savaşın kaderi artık belli olmuştur. Almanya bütün direnişine rağmen, mağlubiyetten kurtulamayacağını anlamıştır. Hükümetimiz savaşta tarafsızlık görünümü arkasında, Almanya ağırlıklı bir politikayı yürütmenin sıkıntısına düşmüştür. Savaşın kesin galibi olacağı anlaşılan Sovyet Rusya'nın, ülkemiz üzerindeki emellerinden ve Nazi Almanya'sına uygun politika üretmiş olmanın verdiği endişe ile, dış politikada yeni bir manevra yapmak ihtiyacını hissetmiştir.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri resmi olmasa da, Atatürk'ün onayladığı DIŞ TÜRKLERLE ilgili bir duygusal iklim sürekli tazeliğini koruyarak gelişmiştir. Genç Türkiye'nin gücünü aşmayacak ve onu dış gailelerle uğraştırmayacak bu hareket, İkinci Dünya Savaşı sırasında daha da artmıştır. Ülkemiz sınırları dışında Almanya'nın ve Sovyetler Birliğinin bazı esir Türk topluluklarını kendi yanlarına çekebilmek karşılığında, onlara bağımsızlık vaat etmeleri bu hareketi su yüzüne çıkarmış, içte de milliyetçileri etkilemiştir. Esir Türk'lerin bağımsızlık kazanmasıyla oluşacak yeni Türk Devletlerinin oluşturacağı BÜYÜK TÜRK BİRLİĞİ, yani TURAN hasreti canlanmış ve üniversite gençliğimizin tümünü etkilemiştir. İşte o günün Türk Hükümeti savaşın galibi Sovyetler Birliğine karşı samimiyetini göstermek gayretine düşmüş ve bir gecede bütün Türk milliyetçilerini toplayarak zindanlara doldurmuştur. 19 Mayıs 1944 Gençlik ve Spor Bayramı konuşmasında milli Şef İsmet İnönü, milliyetçileri Türkiye'ye ihanetle suçlayan bir konuşma yaparak işaretini vermiş, adalet tarihimizde adı ve izi hâlâ unutulmayan TURANCILIK VE IRKÇILIK DAVASI açılmıştır. Bütün tutuklananlar kesif bir işkenceden geçirilerek, düzmece suçlama ve ifadelerle haklarında idam da dâhil mahkûmiyet taleplerinde bulunulan davalar açılmıştır. Üç sene boyunca akla gelmeyecek işkencelerden geçen bu milliyetçilerin hepsi, Yargıtay tarafından berat ettirilmiştir. İçlerinde yakın geçmişimize damgasını vuran bu milliyetçilerin fikir, kültür ve siyasi tarihimize de büyük katkıları olmuştur.
ERGENEKON davasının sonuçlarını da aynı görüyorum. Türk adaletinin Hak terazisi şaşmayacak, okyanus ötesi talepler doğrultusunda açıldığı kokusu şiddetle hissedilen bu davanın da beraatla sonuçlanacağı görülecektir. Ancak yalan ve iftira destekli, adaleti yönlendirme gayreti gayet açık görünen ERGENEKON BÜLTENİ sahip ve yazarlarının toplumumuzdaki durumlarını, kirlenen milli destanımızın adının temizlenmesi konusunda neler yapabileceklerini şimdiden merak etmeye başladığımı söyleyebilirim.
11.08.2009
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.