Ülkemizin muhtelif yerlerinde yaşanan sel felaketinin izlerini ve yaptığı acı tahribatı, ulusal yayım yapan Televizyon kanallarından ve ulusal yayım yapan gazetelerden takip etmeye çalışıyoruz. Ülkemizde birkaç senede bir, değişik illerde ve çevresinde yaşanan sel olaylarını hep beraber izliyoruz. Fakat her nedense bir türlü kalıcı tedbirleri alamıyoruz. Her sel felaketi yaşandığında birileri çıkar birilerini suçlar, fakat dere yataklarında hala tesisler ve konutlar yapılmaya devam edilir.
Daha yakın bir tarihte ilimiz çevresine yağan aşırı bir yağmurda, Abant yolu ve Abant deresi çevresindeki tesislerde ve yerleşim yerlerinde oluşan hasarlar hala gözümüzün önündeyken, ülkemizin bazı kesimleri çok daha büyük bir sel felaketiyle karşılaştı. Ülkemizin birçok ilinde meydana gelen sel felaketinin faturası da maalesef çok acı oldu. Son yaşanan sellerin faturasını dere yataklarında yapılmış iş yerlerinde çalışanlar ve binalarda yaşayanların bir bölümü hem mallarıyla hem de canlarıyla öderken, bu afete maruz kalanların bir bölümü de sadece mal kayıplarıyla ödediler.
Sel sularının sürüklediği değişik boyuttaki araçların, su üstünde gidişlerini hepimiz büyük üzüntüyle izledik. Aslında o sel sularında sürüklenerek tahrip olan araçlara hepimiz üzülmeye mecburuz, çünkü sel sularında tahrip olanlar bir milli servet. Milli servetin tahrip olması demek zaten ekonomik kriz nedeniyle çok zor günler geçiren ülkemizde yaşayanların krizden aldığı darbenin üzerine bir kambur daha değil midir?
Senelerdir türlü felaket acılarını defalarca yaşamış olan ülkemizde, böyle felaketler yaşandığında birileri çıkar, birilerini suçlayarak siyasi pirim yapmaya çalışırlar. Yönetimde olanlar kendilerinden öncekileri, muhalefettekiler de şimdiki yöneticileri suçlayıcı konuşmalarla durumu geçiştiriverirler senelerdir.
Dere yataklarına yapılan her türlü işgalin bedelinin çok acı ve ağır olduğunu sadece felaket anında görüp, bir müddet sonra sanki geçmişte hiçbir şey olmamış gibi aynı hataları yapanlara göz yumanlar bizler değil miyiz? Doğadaki can damarımız yeşil örtülü orman varlıklarımıza hiç acımadan verdiğimiz zararlarla, çöl haline getirdiğimiz tepelere yağacak yağmurun suyunu tutacak bir çalı bile bırakmayanlar bizler değil miyiz? Gün gelip doğa intikam alır gibi bir aşırı yağmurda sel olup önünü çıkanı yutmaya çalıştığında, kaybettiğimiz canlar için ağıtlar yakanlar gene bizler değil miyiz? Doğanın sanki insanlardan intikam duygularıyla önüne katıp sürüklediği mal varlığımız yok olduğunda dövünenler gene bizler değil miyiz?
İş işten geçtikten sonra dövünüp ağıt yakmanın hiçbir şeyi geri getirmediğini, Doğaya verdiğimiz zararın aslında kendimizin geleceğinde felaket olarak önümüze geleceğini anlamamız için daha neler yaşamamız gerekiyor acaba?
Bir sonraki yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.