Son günlerde sahte şeyh ve ahlaksızlığı üzerinden yola çıkılarak, tarikat ve cemaatlere karşı bir linç kampanyasının yürütüldüğüne şahit oluyoruz. Nedense, bazılarının ruh dünyasında “tarikat” bir öcü, bir kara lekedir. Bütün kötülükleri bu kelimeye yüklerler. Coğrafyasıyla, tarihiyle ve kültürüyle barışık Müslümanların önüne bu tip sahtekar adamları koyarak tarikat ve tasavvufu kendilerince hesaba çekmeye çalışırlar.
Biz geçmiş birkaç yazımızda bu konuya değinmiş, Tarikat nedir? tarihimizdeki yeri nedir diye…
O yazılarımızda, Anadolu ve Balkanların İslamlaşmasında, tarikatların önemli rolünün olduğunu, aşiretten devlet olmaya İslam vasıtası ile geçerken, İslam’ın da tasavvuf vasıtasıyla bir kimlik haline geldiğini belirtmiştik. Yalnız burada, tarikatların bir bölümünün bazı meczupların eline geçmesinin,silsilesi sağlam güçlü tarikatların işlevini ortadan kaldırmamıştır. Bu dün böyle idi, bu günde böyle…
Tarikat yol demektir. Şeriat dinin kendisi, tarikatta asla bir din değil, dini ihlassa yaşama yoludur.
Tarikatta silsilesi devam eden manevi bir zincir vardır. Necip Fazıl bunu Silsile-i zeheb yani altın zincir diye tanımlar.
Ehlince malum olduğu üzere, bu zincir Hz. Ebu Bekir (R.A.) ve Hz. Ali (R.A.) efendimize kadar ulaşır.
Bu silsile halkasındaki Allah dostlarının yaşamlarını bizim gazetenin Ramazan sayfasında kısa kısa anlatmıştım. O araştırma da gördüm ki, orada, bizim yaşantımızdan çok farklı bir dünya var. O maneviyat önderlerinin her biri yaşantıları ile adata bir kutup yıldızı gibi parlayarak insanlığa örnek olup yol göstermişlerdir.
İşte biz bu yazımızda, bu halkanın önemli isimlerinden S. Hilmi Tunahan (KS)Hazretlerinin Dar-ı bekaya irtihalinin61’nci yıldönümü vesilesi ile birkaç kelam edelim dedik.
Süleyman Efendi Hazretleri 17 Eylül 1959 Çarşamba günü dar-ı bekaya irtihal etmiştir. Bu arada, yine Eylül ayı içerisinde, küçük Damadı Seyit Hüseyin Kamil Denizolgun 7 eylül 1992 yılında ve yine Süleyman Efendinin küçük torunu A.Ahmet Denizolgun da 8 Eylül 2016 tarihinde vefat etmişlerdir. Ekim 1958tarihli Milliyet gazetesinde bir ilan görüyoruz. İlanda “ Kamil Deniz olgun’un kıymetli anneleri Hecerül- Haremeyn Seyyide Fatma Nesibe Deniz Olgun’un vefatının 40’ncı gününe tesadüf eden 30 Ekim 1958 Perşembe günü öyle namazına müteakip Kısıklı Camiinde mevlit kırat edilecektir”. Bu ilandan öğreniyoruz ki, Kamil Deniz Olgun’un anneleri de Eylül ayında vefat etmişlerdir.
Bu tensibi İlahiden dolayı Eylül ayı, Süleyman Efendinin talebeleri için hüzünle eşdeğerdir. Yeşilin bir çok tonunun hakim olduğu yaprakların sararıp dökülmesi ile bir çok şairin şiirine konu olan Eylül Ayı, her faninin de bir Eylülü olacağı,tıpkı yapraklar gibi sarıp döküleceği gerçeğinin hatırlanmasına, hüzünlenmesine vesile olmaktadır.
Süleyman efendi (K.S.)Hazretleri 1888 senesinde bu gün Bulgaristan sınırları içinde kalan Silistre’nin Ferhatlar köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Hocazade Osman efendi tahsilini İstanbul’da tamamlamış,yıllarca müderrislik yapmış maruf bir dersiamdı. Süleyman Hilmi Hazretleri de, Hoca zade olup, soyadı kanunu ile “Tunahan” ve küçük yaşta vefat eden oğlu Faruk’tan dolayı da “Ebul Faruk” künyesi ile tanınmıştır.
Tahsil için İstanbul’a gelen Süleyman efendi Hazretleri İstanbul’da Fatih dersiamlarından Bafralı Hamdi efendinin ders halkasına devam eder. 1913 yılında birincilikle icazet alır. Daha sonra Darul-hilafeti aliye medresesine kayıt olup birinci ve ikinci sınıfları imtihanla geçerek üçüncü sınıftan okumaya başlar. 1916’da mezun olup, doktorasını yapmak üzere, tedrisatı üç sene olan Süleymaniye medresesine kayıt olur ve iki senede bitirerek “Dersiam” olur. Medrese tül Küzat’ın giriş imtihanını birincilikle kazanarak, Babasının muhalefetine rağmen, bütün zahiri ve dini ilimleri sahasında kemale ermek için, kayıt olur.1923 yılında kadılık (hâkimlik) rütbesini alır. Nitekim bir çok arkadaşı Cumhuriyet dönemi hakim ve Yargıtay üyesi olmuştur.
!919’da mezuniyetine müteakip dersiam olarak resmi vazifeye başlar. Cumhuriyet döneminde medreseler kapatılınca dersiamlık görevi üstesinde kalmak üzere, müderrislikten istifa eder; ama İstanbul’un muhtelif camilerinde vaaz ve irşat faaliyetlerine devam eder.Bu hizmetlerinin yanında asil faaliyeti olan talebe okutma hizmetleri de, imkân bulduğu müddetçe, cami odalarında evlerde sürdürmeye çalışır.
Gerek vaazlarının tesiri gerekse ehli sünnet akidesine bağlılığı nedeniyle geniş halk kitlesi tarafından büyük alaka gören Süleyman ilmi Hazretleri, 1950’den sonra kendisine gönül veren zenginlerin desteği ile faaliyetlerini daha da arttırır. Bu zor meşakkatli çalışmanın neticesinde, talebelerinden bir çoğu müftü, vaiz imam ve Kur’an Kursu hocası olarak bu topluma hizmet eder.
Süleyman Hilmi (KS) Hazretleri, Müslümanlığı cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyetin içinde yaşamayı tercih etmiş, sürekli “zahiriniz halk ile batınınız hak ile olmasını” buyururken, milletin içinde bir hayatı tercih etmiştir. Talebelerine daima itidale teşvik etmiş, onlara ifrat ve tefrikten uzak kalmalarını tavsiye etmiştir.Hayatının hiçbir zerresinde şeri hüküm ve emirlerin hiç birisinde zerre fedakarlık etmemiştir.
Günümüze ışık tutacağını düşündüğüm küçük bir anı: Talebelerinden biri gayrı- Müslim bir vatandaşa borçludur; fakat adam vefat etmiştir. Yakınlarını bulup ona ödeyin der. Kimse bulunmaz. Gayr-ı Müslim vatandaşın borcu ödenmeden kalacak. Sonunda şu yolu gösterir. “Git bağlı bulunduğu kiliseyi öğren ve parayıoraya ver” yani gayr-r Müslim’in hakkı sende kalmasın…
Dünyevi meseleleri yakından takip eder, her sabah gazete aldırıp, dış politika yazarlarını ve önemli haberleri talebelerine okuttururdu.
Dini neşriyata önem verir, Necip Fazıl’a “Büyük Doğu”çıkarmasında maddi ve manevi destek verirken, Türkiye de mason ve Siyonizm tehlikesine karşı da Cevat Rıfat Atilhan’ın hizmetlerine yardımda bulunmuştur. O günün İslam mefkuresinden olan Abdürrahim Zapsu’nun“ehli sünnet mecmuasına”, O. Yüksel Serdengeçtinin “Serdengeçti” dergisine, Sinan Omur’un “ Hür Adam” dergisine az ve çok destek vermiştir.
Din adamlığını dinin adamı olarak görüp “efendiler hocalık bir meslek değil, bir ekmek teknesi değildir. Allah ve Rasulullah’ın, Kitabullah’ın ve dini Mübin’in tebliğ memurluğudur” diyerek bu ulvi vazifeyi sadece devlet memuriyeti olarak görülmemesi gerektiğini de önemle vurgulamıştır.
Hayatını, İslam’ı insanlarla buluşturmaya, müminleri Allah ve Resulünün ölçüleri ile inşa etmeye adamış çileli bir ömür…
Maneviyat ehlini anlatmak zordur, anlatmakta….
Allah gani gani rahmet eylesin! Resulüllah efendimizin huzurunda bizleri buluştursun!
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.