Geçen haftaki yazımızda “Bolu halkı her iki adayı da dinleyip tarttıktan sonra bu ağır görevi TanjuÖzcan’ını omuzlarına yükledi” demiştik.
Gerçekten, sorumluluk ağır bir yük.Eski Başbakanlardan Davutoğlu’nun “benim rahat olmadığım gece bir kasım gecesi idi, zafer kazandık; ama rahat değilim. Çünkü seçimin getirdiği ağır sorumluluk var” sözünü o zaman önemli bulmuştum.
Esasında bir seçimi kazanmak veya herhangi bir göreve gelmek sorumluluğu sırtlanmaktır.Bir ağırlığı sırtlanmak sırtlananın belini büker. Eğer bir insan seçimi kazandım veya önemli bir göreve geldim diye sevinç çığlıkları atıyorsa, o insan sorumluluğa müdrik değildir. Bu tür insan makamını kişisel çıkar için merdiven olarak kullanmayı daha şimdiden kafaya koymuştur. Halbuki, sorumluluk hissederek işe koyulmuşsa bu yük artık hayatının dönüm noktası olduğunun bilincinde olur ve davranışları da o çerçevededir.
İslam tarihinde yaşanmış bir olaya tanıklık eden Munzır B. Ubeyt anlatıyor.
Ömer B. Abdullah Cuma namazından sonra Hilafet makamına oturdu. Bir insanın iki vakit arasında bu kadar iki büklüm olacağını asla ihtimal vermezdim. Onu aynı gün ikindi vakti neredeyse tanıyamayacaktım.
Demek ki sorumluluk insanın sırtında böylesi ağır bir yüktür. Bu sorumluluğu yüreğinde hissedenlere sevgili Peygamberimiz şöyle bir uyarıda bulunuyor.
Her yöneticininetrafında sorumluluğu paylaşan iki türlü yakın çevre vardır. Birinci tür yakın çevre, hep iyiliği önerir ve onu yanlışlarından dolayı uyarır. İkinci çevre ise isabetsiz kararlarına sessiz kalarak onun başarısızlığına ve fesadına yol açar.
Allah Resulününöğüdünün her yöneticinin kulağına küpe olması lazım ki başarıyı yakalayabilsin.
Eğer idareciler bu öğütleri dikkate almaz, sorumsuz olduğu zamanlardaki gibi davranmaya devam ederlerse, kendilerine güvenen insanları hayal kırıklığına uğratırlar.
Bizim bazı uyarılarımız da bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Şöyle ki, Başkan Tanju Özcan daha oturduğu koltuk ısınmadan öyle bir talimat yayınladı ki, Türkiye bu acayip ve hiç de bir kıymet ifade etmeyen talimatı tartışmaya başladı. Güya, belediye bu güne dek Suriyelilere nakdi ve aynı yardım yapıyormuş da, bu yardımın kesilmesi yönünde emir buyurmuş. Belki de, buradan ucuz bir kahramanlık hikayesi çıkar mı hesabı yapılmış; ama dişe dokunan nasıl bir yardım olduğu belirtilmemiş. Araştırıyoruz, Belediyenin üç beş gariban Suriyelinin aşevinden bir tas çorba ikramından başka yardımı yok. Şimdi attığın taş ürküttüğün kurbağaya değdi mi diye sorarlar insana…
Kaldı ki, Bolu’da yok denecek kadar az Suriyeli sığınmacı var. Daha ziyade, Irak’ta Saddam döneminde üst düzeyde görev yapan bürokrat ve askerler Şii rejimin baskısından kurtulmak için, aile efradı ile beraber, Birleşmiş Milletler kararıyla, geçici olarak, ülkemize ve dolayısı ile Bolu’ya gelmişler. Birçoğu ülkelerinde emekliliği hat ettiği için yüksek maaş alıyorlar. Bazıları ile çat pat konuşuyorum. Mesela, bir Iraklı kendisinin müderris yani profesör olduğunu ve iki bin dolar emekli maaşı aldığını, başka birisi askeri uçak pilotu olduğunu ve bin yüz dolar maaş aldığını, bir başkası müteahhit olup Bağdat’tan kira geliri olduğunu, bir başkasının annesinin vefat eden babasından beş yüz dolar maaş aldığını söylediler. Benim ulaştığım birkaç kişiden aldığım bilgi bu yönde… Şimdi,bunlar gibi binleri bulan- Valilik yedi bin olduğunu açıkladı- Iraklının harcadığı para ve bu paranın Bolu ekonomisine katkısının hesabını varın siz yapın?...Hani, biz Üniversite’yi bacasız sanayi diyoruz ve yöreye ekonomik katkısını konuşuyoruz ya, bu Iraklı göçmenlerde, adeta bir bacasız sanayi gibi, Bolu ekonomisine katkı sağlıyorlar. Bu durum da, bir şehrin belediye Başkanı, kendi şehrine önemli getirisi olan, bakkalından çakkalına, terzisinden berberine, manavından pazarcısına bilhassa giyim mağazalarına kadar, hem de nakit para bırakan bu insanları ürkütecek davranış sergiler mi? Buna akıl tutulması denmez de ne denir? O zaman bizim Avrupa’daki faşist dazlaklardan ne farkımız kalır ki…
Demek ki, sorumluluk mevkiinde bulunanlar, çok düşünüp az konuşmaları gerekiyor.
Ülkemin gündemine,sadece kendi taraftarlarının değil de, herkesin alkışlayacağı takdir edeceği işler ve davranışlar sergileyerek girmek çok daha önemli olduğunu hatırlatır ve esas başarı budur diyoruz.
İşte bizim Başkan Özcan’dan beklentimiz bu yöndedir.
Kalın sağlıcakla…
Günün sözü:
Yanlışa düşen değil, yanlışı savunan apdaldır.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.