Bir önceki yazımda etraflıca anlattığım sebeplerden dolayı Orta Asya’da İslâmiyet beklenildiği kadar hızla yayılamadı. Onuncu yüzyılda ilk Müslüman Türk devleti olarak kurulan Karahanlı Devleti bile yeni dinin yaygınlaşmasına istenilen hızı veremedi. Buna rağmen ticari öneme haiz bazı büyük şehirlerde açılan medreselerde eğitim ve İslâmlaştırma faaliyeleri önemli sayıda ilim adamı ve öğrencinin yetişmesine sebep olmuştur. Bütün bunlara rağmen Orta Asya’da hızlı İslâmlaşma, Türk obalarında mevcut eski dinlerin temsilcileri olan şamanların yeni dine ilgi duyması ve onu kendi inançlarıyla mezcedip halka aktarmalarıyla mümkün olmuştur. Bunların başında şüphesiz Ahmet Yesevî Hazretleri gelmektedir. Prof.Dr.Fuad Köprülü’nün “milliyetimizin banisi” olarak kabul ettiği Ahmet Yesevi, bizim Müslümanlığımızın temelini atan en büyük kişi olarak görülmektedir.
Bütün Türkistan’da ve Orta Asya Türk coğrafyasında bir insan için duyulabilecek en yüksek sevgiye layık görülen ve “Medine’de Muhammed, Türkistan’da Hoca Ahmed” diye anılan Ahmed Yesevî Hazretlerinin türbesi yanına gömülebilmek büyük bir nimet ve hayatta iken onun türbesini ziyaret edebilmek bir hacca gitmek kadar değerli kabul edilmektedir. Emir Timur Tarafından yaptırılan onun türbesi, şüphesiz Orta Asya’nın en tanınmış ziyaretgâhı ve en muhteşem mekânıdır.
Anadolu Türklüğünün tarihi kişiliğini pek fazla bilmediği ancak, müritleri tarafından getirdiği İslâm’i yorumun Anadolu ve Balkanlarda capcanlı yaşadığı Ahmet Yesevi Hazretleri pek çok milli ve mahalli inanç ve kültürü benimsemiş ve İslâm bünyesi içine taşımıştır. Ayrıca Yeni dini Türk’lere takdim ederken başarılı olmasının birinci sebebi olarak onlara anlayacakları dili yani Türkçe’yi esas alması olarak gösterilir.
Hiçbir yeni din, eskiden farklı inançlara ve kültürlere sahip topluluklarca bütünüyle benimsenmemiştir. Dinlerini, kültürlerini çeşitli nedenlerden dolayı terk eden topluluklar kimi eski inançlarını bırakırken kimilerini de yeni dinlerine uygun hale getirerek yaşatmayı sürdürmüşlerdir. Türkler de İslamlaşma sürecinde İslâm’ın gösterdiği müsamaha sınırları içinde eski inanç ve geleneklerini dönüştürerek yaşatmayı sürdürmüşlerdir. Ahmet Yesevi Hazretlerinin esas başarısı bu dönüşümü sağlıklı bir şekilde yapması, halka uygun tarzda benimsetebilmiş olmasıdır. Böylelikle Türkler hem Müslümanlaşmışlar hem de eski inançları olan atalar kültü, Ulu ruhlara sığınma motifi, dillerini ve kültürlerine yaşatabilmeleri, bir kısım mutaassıp kesimlerce eleştirilmesine rağmen raks ve semaya dayalı zikir meclislerinde kadın ve erkeklerin birlikte katılmaları eski Türk inancındaki Tanrı’ya ulaşmanın, nefse hâkimiyetin ve ölmeden önce ölmenin temel araçları olarak İslâm’ın bünyesinde de aynen yaşatılmıştır.
Orta Asya’da Yesevilik, Anadolu’da ve Balkanlarda Bektaşilik olarak bilinen ve Türklerin Sünni Müslümanlığı olarak kabul gören bu Müslümanlığın Arap geleneğine göre şekillenmiş Ortadoğu Sünni Müslümanlığından görülen farklılıkları çoksa da esasta bir farklılık yoktur. Onun için İslâm alemi Müslümanlığın bu iki yorumunu da kabullenmiş ve meşru addetmişlerdir.
Günümüzde tamamen İslâmlaşmış ve halkımız tarafından dini bir vecd ile yerine getirilen bu geleneksel inançlarımız, bizi Müslüman başka toplumlardan ayıran alâmeti farikalarımızdır. Mesela Atalar Kültünün Türk İslâm coğrafyasındaki tezahürü olarak görülen türbe geleneği tamamen bize ait eski inançlarımızın İslâmlaşmış bir devamıdır. Türbe içinde yatan ve ululuğuna inanılmış insanlardan el açıp bir şey isteme adeti İslâm itikadına mugayir olmasına rağmen günümüzde devam etmektedir. Doğum, evlenme ve ölüm anında dini sandığımız birçok şey bizim eski inançlarımızın günümüze intikal eden devamından başka bir şey değildir. Evlerimizin saçaklarına takılan geyik boynuzları, bazı ağaçlara bağlanan bez parçaları, ev kapılarına çakılan at nalları da bu neviden kabul gören eski inançların günümüzdeki uzantılarıdır. Ay ve güneş tutulmaları sırasında davul çalınıp teneke dövülmesi ve silah atılması günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş bu tür inançlardandır.
Ayrıca Arapların İslam öncesi ve cahiliye dönemi inanç ve geleneklerini İslâm bünyesine taşımaları ve onları yeni İslâm topluluklarına da telkin etmelerine milletimiz geçit vermemiş, onları inanç gümrüğünden kapı dışarı etmiştir. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kınanmış, veda hutbesinde lanetlenmiş kabilecilik anlayışı, Emevi ve Abbasi dönemlerinde devletin resmi politikası haline gelmiş Arap’ları efendi diğer kavimleri köle olarak değerlendiren ve adına Arap Asabiyesi denilen görüş milletimizce reddedilmiştir. Yunus Emre’nin dilinde “Yetmiş iki millete/ Aynı gözle bakmayan/ Asrın evliyası olsa dahi/ Hakikatta asidir” denilerek bu sakim düşünce hem kınanmış ve hem de ilahi ölçülere geri dönülmüştür.
Yine ayrıca Arap geleneğiyle birlikte bir kısım Afrika topluluklarının gelenek ve eski inançlarına paralel olarak kadına tanınan hak ve tespit edilen statü de milletimizce kabul görmemiş, İslâm sonrasında da kadın ve erkek eşitliği vahye ve sünnete uygun olarak devam etmiştir. Hele de İslâm da hiç yeri olmayan kadınların sünnet edilmesi bizim inanç kapımızdan girememiştir. Kadınlarımız eski statülerindeki hak ve yetkileriyle birlikte erkeğinin yanında, onunla eşit bir düzeyde aile ve sosyal hayattaki yerini muhafaza etmiştir. Ahmet Yesevi Hazretlerinin dinimiz ölçüsünde getirdiği insancıl davranış ve hümanizma bütün Orta Asya’da, Anadolu ve Balkan coğrafyasında hayat bulmuş ve insanlık insanlığının farkına varmıştır.
Milletimizin inançlarından kaynaklanan bu mutlu hayatı XVI. Yüz yılın ilk yıllarına kadar devam etti. 1517 de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesinden sonra oradan getirdiği iki bine yakın ülema başta Anadolu olmak üzere Osmanlı ülkesindeki bu havayı bozdu. Oradan getirdikleri Selefi ve Eş’ari inanç ve medreseler aracılığı ile bu inancın tüm Müslümanlara zorla telkin edilmesi, bugün İslâm adına yaşanan bağnazlığın tohumlarını atmıştır. Anadolu’da din, mezhep ve tarikat farklılığının düşmanlık ve kavga sebebi olarak görülmesi; milletin kan ve gözyaşı dökmesi de bu ithal inancın sonucudur. Cumhuriyetin eski inanç ayarlarımıza dönmesi yönünde attığı adımları boşa çıkarmak için mukaddes dinimizi millet ve vatan aleyhine bile kullanmaktan geri durmayan anlayış bize o günlerin mirasıdır.
Millet olarak inancımızın getirdiği kardeşliğe, mutlu hayata döneceğimiz günlerin yakın olduğu müjdesiyle. Kalın sağlıcakla.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bolu Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Ahmet Di̇nç - Hoca Ahmet YESEVİ der ki; “Din bir seçimdir ama Türk’lük kaderdir.” Kaleminize sağlık. Ellerinizden öpüyorum babacığım.
????? - dünya üzerindeki bütün müslüman devletleri sıkıntı,azap,yokluk, kargaşa içinde olmasının sebebi elhamdülillah müslümanım deyip müslümanca yaşanmadığı içindir. Yalan söyler, iftira atar,hırsızlık yapar, kul hakkı yer bazı yöneticiler halkı aç ve sefil iken altından musluk, klozet kullanır, bizdeki itibardan tasarruf olmaz der emeklisi 4500- 7500 TL maaş alırken saraylarda yaşar. E hani kul hakkı yemek haram, iftira atmak büyük hünahtı, hani komşusu açken tok yatan bizden değildi, hani kişi kendisi için istediğini müslüman kardeşi için de istemese iman etmiş sayılmadı. Müslümanım demekle müslüman olunmaz .
Yazılan yorumlardan Bolu Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Gündem değil haberi geçen ajanstır.